Nazi suçlarının kapsamı ve eşi görülmemiş niteliği karşısında tarihçiler, altta yatan nedenselliği anlamakta zorlanıyor ve bu nedenler bugün de karanlıkta kalmaya devam ediyor. Ancak bu canavarca davranışlar normatif temellere ve ciddi biçimde ele alınması gereken hukuki bir argümana dayanıyordu. Johann Chapoutot, tam da bunu gerçekleştiren bu geniş kapsamlı çalışmasında filozofların, hukukçuların, tarihçilerin ve doktorların, ırkı hukukun temeli yapan teorileri nasıl geliştirdiklerini inceliyor. Bu teoriler, kan yasasını doğanın yasası haline getirerek üremeyi, yok etmeyi ve hâkimiyet kurmayı meşrulaştırıyordu.
Chapoutot, dönemin kamuya açık veya özel kaynaklarına
–yazışmalar, kişisel günlükler–, bilim anlayışına ve sinema eserlerine bağlı kalarak ve onları derinlemesine inceleyerek, aktörlerin bu normları nasıl benimsediğini ve böylece eylemlerine nasıl bir anlam ve gerekçe kazandırdığını etkileyici bir şekilde gösteriyor. Issız bir köşede bir çocuğu öldürmek bile, biyolojik düşmana karşı askeri bir cesaret olarak görülebiliyordu. Eğer tarihçinin mesleği yargılamak yerine anlamaksa ya da daha iyi yargılayabilmek için daha iyi anlamaksa, bu kitap Nazizm fenomenine yeni ve özgün bir ışık tutuyor.
|