“Ey aşk! Bu nasıl bir sır? İçine giren tufan oluyor.
Bu nasıl bir hırka? Kim giyse aşk sarhoşu olup çıkıyor. Aşkın çilesini küçümsediğiniz an içinizdeki cehennem büyür. Aşkın çilesiymiş
aşka dayanak olan. Yeter ki yan! Dumanın bulut olur.
Yeter ki yak! Ummanlar kazan olur. Nerede ateş, orada su! Nerede su, orada ateş! Ne tuhaf kimya!
Ben, Kimya. Ben Rabbime âşık bir garip kul. Ben, Mevlânâ’nın ci¤erparesi Kimya. Ben dünyanın anlamamakta
ayak dirediği ve yüre¤ine parmak sayısınca kişinin agâh olduğu
Tebrizli Şems’i anlamış, yaşamış maşukum. Ey gözleri aşkın
gözyaşlarında yıkananlar! Ağlamak gittikçe daha çok zorlaşırken,
var mı benim için de birkaç damla gözyaşınız?”
|